Spor, insanları bir araya getiren, dostluk ve rekabet ruhunu aşılayan önemli bir etkinliktir. Ancak, son yıllarda spor organizasyonlarında yaşanan şiddet olayları, bu güzel etkinliğin ruhunu tehdit eden ciddi bir sorun haline gelmiştir. (Ziraat Türkiye Kupası çeyrek finalinde Fenerbahçe ile Galatasaray arasında 02.04.2025 tarihinde oynanan derbide 30 bin 199 polis görev aldı.) Stadyumlarda, sahalarda ve hatta antrenman alanlarında yaşanan şiddet olayları; sadece fiziksel yaralanmalara ve ölümlere değil, aynı zamanda toplumsal değerlere zarar vermekte ve spora olan sevgiyi gölgelemektedir.
Sporun özünde bulunan rekabet duygusu elbette doğaldır; fakat bu duygunun aşırıya kaçması sonucu ortaya çıkan şiddet davranışları kabul edilemez. Taraftarların takımlarına olan tutkusu çoğu zaman olumlu bir motivasyon kaynağı olurken, bu tutkunun kontrolsüzce patlak vermesi durumunda tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Maçlarda yaşanan kavga sahneleri veya stadyumda meydana gelen çatışmalar, sadece fiziksel zararlar yaratmakla kalmaz; aynı zamanda sporun güzelliklerini yok eder.
Şiddetin önlenmesi için atılması gereken adımlar oldukça önemlidir. Öncelikle kulüplerin ve federasyonların sorumluluk alması gerekmektedir. Taraftar gruplarıyla diyalog kurarak onların bilinçlendirilmesi sağlanmalı; sporun barış içinde oynandığı bilinci aşılanmalıdır. Ayrıca güvenlik önlemlerinin artırılması da büyük önem taşımaktadır. Stadyumlarda güvenliği sağlamak amacıyla daha fazla personel bulundurulmalı ve teknolojik araçlardan faydalanılarak izleme sistemleri geliştirilmelidir.
Eğitim de bu noktada hayati bir rol oynamaktadır. Sporcuların küçük yaşlardan itibaren fairplay (dürüst oyun) anlayışı ile yetiştirilmesi gerekmektedir. Okullarda düzenlenecek spor etkinlikleri aracılığıyla çocuklara rekabetin yanında dostluk ruhuve saygı gibi değerlerin de kazandırılması sağlanmalıdır. Bu şekilde, geleceğin sporcuları ve taraftarları, sadece takımlarını desteklemekle kalmayıp, aynı zamanda sporu birleştirici ve eğlenceli bir etkinlik olarak görmeyi öğreneceklerdir.
Medyanın rolü de göz ardı edilmemelidir. Şiddet olaylarının teşvik edilmediği, olumlu spor hikâyelerinin ön plana çıkarıldığı bir medya dili oluşturulmalıdır. Medya organları, şiddeti besleyen içeriklerden kaçınmalı ve spordaki olumlu örnekleri daha fazla gündeme getirmeli FairPlay'iteşvik etmelidir.
Sonuç olarak, sporun ruhunu korumak ve şiddeti sonlandırmak için hepimize büyük görevler düşmektedir. Sporun sadece rekabet değil, aynı zamanda birliktelik ve dostluk olduğu gerçeğini unutmadan; bu değerleri yaşatmanın yollarını aramalıyız. Unutulmamalıdır ki; her birimizin yapacağı küçük katkılarla sporu daha güvenli, keyifli ve saygılı bir hale getirmek mümkündür. Eğer bu konuda kararlı adımlar atılmazsa, sporun güzellikleri yerini karamsarlığa bırakacak ve gelecek nesillere daha az umut verecektir.
ŞimdiFair Play için harekete geçme zamanı!
***