Bazen en büyük yanlış, işleyen bir çarkın neden işlediğini anlayamamaktan doğar. Ve o çarkı "daha verimli" hâle getirmek isterken, tüm düzeni bozan da yine iyi niyetli bir dokunuş olur. Bu, o hikâyelerden biri.
Amerika’daki büyük bir imalat fabrikasında, yönetim kurulu kar-zarar tablolarını incelerken, fabrikanın müdürüne ödenen yıllık 100.000 dolarlık maaş dikkatlerini çeker. "Bu maaş çok yüksek," derler. “Aynı iş daha ucuza yaptırılabilir.” İki üyeden oluşan bir heyet, müdürün işini gözlemlemek üzere fabrikaya gönderilir. Müdürün odasına sessizce girerler. Gördükleri, beklentilerinin çok dışındadır: Müdür, elinde kahve fincanı, ağzında pipo, ayakları masanın üzerinde, düşüncelere dalmış… Ne bir evrak, ne bir hareketlilik.
Heyet, bu görüntüden aldığı cesaretle, "bu kadar basit bir işe" bu maaşın fazla olduğunu bildirir. Müdür, indirimi kabul etmez ve görevinden ayrılır. Yerine, daha düşük maaşla çalışmayı kabul eden, enerjik, çalışkan bir müdür getirilir.
Aylar geçer. Önce üretimde hafif bir düşüş, ardından belirgin bir performans kaybı yaşanır. Yeni müdür odasında ter içinde, bir eli telefonda, diğeri evraklarla meşgul... "Çalışkan bir adam," derler. "Biraz zaman tanıyalım."
Fakat zaman geçtikçe tablo kararmaya başlar. Yıl sonu geldiğinde, fabrika tarihinde ilk kez zarar açıklanır. Yeni bir heyet kurulur, bu kez doğrudan sahaya inerler. Çalışanlar durmuş beklemektedir: “Müdür gelmeden başlayamayız.” Müdür, her ayrıntının içinde kaybolmuş, her kararı kendisi vermek istemektedir.
O sırada yaşlı bir ustabaşının sözleri yankılanır:
“Eski müdür teferruatla uğraşmaz, geleceği düşünürdü. Bize güvenir, işi bize bırakırdı. O müdürlük yapardı, biz de işimizi yapardık. Şimdi ise müdürlük makamı boş. Yeni müdür çalışıyor ama yanlış yerde; çünkü herkesin işini kendisi yapmaya çalışıyor.”
Hikâyenin sonunda, eski müdürü ikna etmek için bu kez 100.000 değil, 150.000 dolarlık teklif gerekir. Çünkü bazen, kıymet ancak kaybedildiğinde anlaşılır.
Bu yaşanmış hikâye, yöneticilikle ilgili yıllardır tekrar ettiğimiz bir hakikati haykırıyor:
Yönetim, iş yapmak değil, iş yaptırabilmektir.
İyi bir yönetici; birlikte çalıştığı insanlara güvenen, onları dinleyen, motive eden, sorumluluk paylaşabilen kişidir. Yönetici, tüm cevapları bilen değil, doğru soruları soran kişidir. Her şeye koşturmaktan değil, gerektiğinde durup düşünmekten sorumludur.
Zira yönetim, elle tutulmaz, gözle görülmez bir sanattır. Onun eseri, çalışanların huzurunda, kurumun istikametinde, kararların isabetindedir. Bu sanatın gerçek sanatçıları ise her gün alkış bekleyen değil, büyük resme odaklananlardır.
Bir denizci atasözü der ki: “Reis, gemiyi bizzat yüzdüren değil; rotasını çizen, tayfasına güvenendir."
Rıdvan Bey'le bu güzel kıssadan hisse için çok teşekkürler.Harika bir tespit ve üslup,hikayenin secimi zaten harika...Kalemine ve emeğine sağlık Rıdvan hocam,saygılarımla!...