Türkiye, son yıllarda kadın cinayetleriyle ilgili acı bir tabloyla karşı karşıya. Her geçen gün,önüne bir türlü geçemediğimiz, engelleyemediğimiz kadına uygulanan şiddet ve kadın cinayetleri ile ilgili haberi duyuyoruz. Bu şiddet ve cinayetler, sadece bireysel trajediler değil; toplumsal bir sorun, bir insanlık ayıbı olarak karşımıza çıkıyor.
Ülkemizde hemen hemen her gün, her üç kadından biri şiddete maruz kalıyor. Resmi rakamlara göre sadece Türkiye’de 2018 Ocak- 2024 Ekim tarihleri arasında 2193 kadın cinayeti işlendi. Aynı zaman dilimi içerisinde 1310 şüpheli kadın ölümleri mevcut.
Ülkemizde her geçen gün, kadınlarımızın modern, eşit ve özgür yaşam haklarına yönelik saldırılar artıyor.Kadınlarımızın boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak isterken öldürülmesi ne acı.
Kadın cinayetlerinde öldürülen kadınların neredeyse tamamına yakını, cinayet öncesinde katili tarafından şiddet görüyor. Kadın cinayetlerinin aniden değil, bir şiddet sürecinin sonunda yaşandığı bilinen bir gerçek. Kadınlar karakola gidip şikâyet ediyorlar, tehdit edildiğini ve eşi ya da erkek arkadaşı tarafından öldürülme korkusu yaşadığını dile getirerekuzaklaştırma kararı alıyorlar. Bu yaşanılanlara rağmen şiddet süreci devam ediyor. Bu durumdan çoğu zaman kadının çevresi ve kolluk güçleri haberdar ama kadın ve yaşadıkları dikkate alınmıyor. Kadın cinayetleri “ Geliyorum “ diye çığlık çığlığa bağırıyor ama duyan ya da önlem alan yok. Yani o kadınlar göz göre göre katlediliyor.
Kadınların kim tarafından, neden öldürüldüğü tespit edilmedikçe; adil yargılama yapılmayıp şüpheli, sanık ve katiller caydırıcı cezalar almadıkça, önleyici tedbirler uygulanmadıkça bu vahşet boyut değiştirerek sürmeye devam edecek.
Kadın cinayetleri sadece bireysel olaylar değil, sistematik bir sorunun yansıması. Mevcut yasaların yetersizliği, kadınların korunması için gerekli önlemlerin alınmaması, faillerin çoğu zaman cezasız kalması gibi etkenler, bu trajedilerin önlenmesinde büyük engeller oluşturuyor. Türkiye’de son yıllarda yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi, bu bağlamda önemli bir adım olarak değerlendiriliyordu. Ancak, bu sözleşmenin feshinin ardından yaşananlar, kadınların güvenliğinin ne denli kırılgan olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Kadın cinayetlerinin önlenebilmesi için siyasi iradenin, adli makamların ve kolluk kuvvetlerinin yetersiz kaldığını düşünmek sanırım hata olmaz. Şiddete maruz kalan kadınlarımız çareyi bu kurumlarda değil sosyal paylaşım sitelerinde arıyorlar. Çünkü adli makamlardan ve kolluk kuvvetlerinden gerekli dönüşü zamanında yeterli oranda alamıyorlar.
Elbette kanunlarımız var. Ancak bir yerde de uygulamalardan kaynaklanan zafiyet mi var acaba diye düşünmeden de edemiyoruz. Karar vericilerin, uygulayıcıların ve yasa yapıcıların dik duruşlu ve takipçi olması eminiz ki bu zafiyeti ortadan kaldıracaktır.
Şunu çok iyi biliyoruz ki; hayvana, çocuğa, mazluma, kadına şiddet insanlığın yüz karasıdır.
Her seferinde artık bu son olsun demekten usandık ve UTANDIK.
Erkekliğimizden, insanlığımızdan utandık.