Bir ülkenin sağlığı, sadece hastanelerinin doluluğu ya da tıbbi cihazlarının gelişmişliğiyle ölçülmez. Sağlık, aynı zamanda bir ülkenin hekimlerine nasıl davrandığıyla, onların mesleklerini nasıl bir ruh haliyle sürdürdüğüyle de ilgilidir. Bugün Türkiye’de bir sessizlik büyüyor; pediatri servislerinde yankılanan çocuk ağlamaları azalıyor, ameliyathanelerdeki telaşlı ayak sesleri yavaşlıyor. Çünkü artık hekimler, çocuklara dokunmaktan ya da ameliyathaneye girmekten endişe duyuyor.
Bu durumun başlıca nedeni: MALPRAKTİS.
Her hekimin boynunda asılı birer ceza ihtimali var. Bir çocuk doktoru, bir cerrah ya da bir kadın doğum uzmanı... Her kararları, her müdahaleleri artık bir dava konusu olabilir. Hekimler artık hastayla değil, avukatla karşı karşıya kalacağını düşünüyor. Beyaz önlüğün yerini savunma dilekçeleri alıyor.
Bu psikoloji içinde kim, gece üçte havale geçiren bir çocuğa güvenle müdahale edebilir? Kim, riskli bir ameliyat için neşter kaldırabilir? Genç doktorlar artık hastaya değil, riske bakıyor. Ve kaçınılmaz olarak tercihler değişiyor: Fizik Tedavi, radyoloji, göz, farmakoloji ya da mikrobiyoloji .. Hasta ile doğrudan ilişkisi sınırlı, komplikasyon riski düşük, "mahkemelik" olasılığı az branşları önceliğine alıyor.
2024 TUS (Tıpta Uzmanlık Sınavı) sonuçlarına göre çocuk sağlığı ve hastalıkları kontenjanlarının %28’i boş kaldı.
Genel cerrahi, kadın hastalıkları ve doğum gibi branşlar da en fazla tercih edilmeyen uzmanlık alanları arasında.
Oysa bu ülkenin çocukları hastalanmaya devam edecek. Trafik kazaları, apandisitler, delik kalpler, düşmeyen ateşler, zor doğumlar... Hepsi hâlâ var. Ama bu çocuklara bakacak hekim sayısı azalıyor. Çünkü sistem, elinde stetoskop taşıyanı cezalandırıyor.
Bu gidişat sadece bir sağlık sorunu değil; bu, bir gelecek sorunu. Beş yıl sonra, belki de çocuğunuzu götürecek bir çocuk hastalıkları uzmanı bulamayacaksınız. On yıl sonra, acil ameliyatı yapacak cerrah bulunamayacak. “Doktorlar neden kaçıyor?” demek kolay ama asıl soru şu: “Onlara neden sahip çıkmadık?”
Malpraktis yasaları, hastayı korumak adına çıktı. Evet, hasta da haklı, hatalı uygulamaların elbette hesabı sorulmalı. Ama denge kayboldu. Hekimi suçlamak, artık bir refleks. Sağlık çalışanının da hatadan korkan, insani bir yönü olduğunu unuttuk.
Bir kaç yıl içerisinde sıkça şu cümleleri duymak hepimizi üzebilir:
“Oğlum ateşler içinde... ama doktor yok.”
“Annemi ameliyat edecek cerrah bulunamıyor.”
“Kadın doğum uzmanı uzak bir ile gitmiş, burada yokmuş.”
Bu ülkenin sağlığı, sadece hastane duvarlarında değil; o duvarların içinde güvenle çalışan, mesleğini severek yapan, adalet duygusuyla korunmuş hekimlerin ellerindedir.
Ve o eller… artık çocuklara, bize ya da aile büyüklerine dokunmaya korkuyor.
İşini meslek etigi ve insani degerleri içsellestirebilmiş insan evladı hekimlerimize sonsuz saygi duyuyoruz.Ancak ..Ancak..önüne gelene ameliyat yazan cerrahlarimiz,hastaya "zorun ne " diye hitap eden ,azarlayan ,ozellikle kirsaldan gelen hastalara nezaket dışı tavirlari ve son gunlerde kamuoyunda infial yaratan yolsuzluk çeteleri..ve daha pekçoklari..ozel muayene ve devlet kurumunda hizmet almanin farki..yaz yaz bitmez..