Bir zamanlar karnımız acıktığında, hadi gel şuradan bir şeyler yiyelim diyebileceğimiz ucuz ve ulaşılması en kolay lezzetlerden birisiydi lahmacun. Yanında güzel bir açık ayran ve söğüşüyle keyifle yediğimiz lahmacun, o dönemlerde bütçeye büyük bir yük getirmezdi. Şimdi ise durum bambaşka.
Orta halli bir restoranda bir lahmacun, yanında içecekle birlikte 150-200 lirayı buluyor. Dört kişilik çekirdek bir aile için maliyet, neredeyse küçük bir servet anlamına geliyor. Bu da demek oluyor ki; geçtiğimiz yıllarda uygun fiyatıyla herkesin rahatlıkla tüketebildiği bu lezzet, bugün birçok kişi için erişilmesi zor bir noktaya geldi. Eğer bir ülkenin en ucuz, ulaşımı en kolay lezzetlerinden biri bile halk için erişilmez hale geliyorsa, o ülkede alım gücü ciddi şekilde düşmüş demektir.
Elbette esnaf da bu durumdan pek hoşnut değil. Artan maliyetler nedeniyle fiyatları yükseltmek zorunda kalıyor. Vatandaş pahalı diye alamıyor, esnaf satamıyor, üretici de iş yapamaz hale geliyor. Yani zincirin her halkasında bir kopuş yaşanıyor.
Sorun sadece lahmacun değil elbette. Temel gıdalardan ulaşım masraflarına, konuttan eğitime kadar her şey el yakıyor. Orta direk dediğimiz kesim eridi, alt gelir grupları ise hayatta kalma mücadelesi veriyor. Artık vatandaşın yapacağı hiç bir şey kalmadı. Tasarruf edin denildi. Tasarruf etti. Artık tasarruf edilecek bir şey kalmadı. Daha az tüketin denildi. Zaten çoğu kişi lüksten değil, zorunluluktan kısmaya başladı. Sabredin denildi. Vatandaş sabır taşına döndü. Diyeceğim o ki; vatandaş üzerine düşen her türlü şeyi yaptı. O zaman çözüm bireysel önlemlerden çok, ekonomik istikrarı sağlayacak adımlarda yatıyor.
Ekonomi kitaplarında “enflasyon” bir istatistikten ibaret olabilir ama halkın gözünde boşalan cüzdanın, eksilen öğünlerin, ertelenen hayallerin gerçeğidir. Maaşlar artıyor ama raftaki etiketler daha hızlı koşuyor. Kiralar yükseliyor, faturalar kabarıyor, ayın sonunu getirmek artık matematik problemi değil, psikolojik bir savaş hâline geliyor.
Vatandaş artık çok yorgun. Emeğinin karşılığını alamadığını düşünüyor. Evden dışarı adımını atarken korkarak atıyor. Dışarısı artık ateş pahası. O eskisi gibi karnı acıkınca hadi şuaradan bir lahmacun yiyelim diyemiyor. O çok sevdiği lahmacuna bile uzaktan bakıyor.