Bolu Kartalkaya'da yaşadığımız ve 76 canımızı kaybettiğimiz bu elim olay son olmayacak, tekrarları gelecek. Şayet gerekli merciler ve bizler sorumluluğu almadığımız ve olanlardan ders çıkarmadığımız sürece.
Bu ülkede ölmek bu kadar kolay çünkü ders almıyoruz. Çünkü bir sorun çözüldüğünde değil, unutulduğunda bitti sanıyoruz. Plansız kentleşme, denetimsizlik, ihmal, gösterişe dayalı projeler… Tüm bunlar bir felaketin reçetesi gibi işliyor. Üstelik bunlara karşı ne toplumsal bir bilinç oluşturabiliyoruz ne de bireysel sorumluluklarımızı yerine getiriyoruz.
Ülkemizde yaşamanın bedelinin bu kadar ağır olması gerçekten kabul edilebilir mi? Kazalar, depremler, yangınlar, seller ve daha nice felaket… Şimdi soruyorum size "Bunlar bizlerin yaşaması gereken kaderi mi?" Sanırım bunların birçoğu kader değil, önlenebilir olaylar. Ancak ne yazık ki biz bu topraklarda “kader” kelimesinin arkasına saklanmayı alışkanlık haline getirdik. Belki de en kolayı bu olduğu için. Sonuç? Türkiye’de ölmek, yaşamak kadar sıradan bir şey haline geldi.
Bir köprü yıkılır, insanlar altında kalır. Bir bina çöker, canlar toprağa gömülür. Bir maden ocağı patlar, işçiler hayatını kaybeder. Her olaydan sonra aynı sahneler tekrarlanır: Yetkililer açıklamalar yapar, “Soruşturmalar başladı. Olayın kaynağı araştırılıyor. Sorumlular tespit edilecek ve gerekli ceza verilecek. Milletimizin içi ferah olsun” denir, medya birkaç gün meseleyi gündemde tutar ve sonra herkes unutur. Ta ki bir sonraki felaket yaşanana kadar.
Bir bina yapıldığında en ucuz malzeme kullanılıyor. Denetim kağıt üzerinde kalıyor. İnsan hayatının değeri, maliyetle ölçülüyor. Sonuç olarak, o bina çöktüğünde kimse “Neden oldu?” diye sormuyor. Çünkü herkes cevabı biliyor: İhmaller zinciri, adım adım gelen felaketi davet etti.
Bu ülkenin en büyük sorunu, insan hayatına verdiği değer. Bir insanın hayatını kaybetmesi, sadece bir istatistik olarak görülüyor. Felaketin ardından gerçek sorumluların yargılandığı kaç olay hatırlıyoruz? Kimse hesap vermiyor, kimse cezalandırılmıyor. Hal böyle olunca aynı hatalar, aynı ihmaller tekrar ediyor.
Dünyanın birçok yerinde benzer kazalar yaşanabilir, ancak orada insanlar bu hatalardan ders alır. Örneğin, bir uçak kazası yaşandığında tüm havacılık sektörü alarma geçer, benzer bir hatanın tekrarlanmaması için köklü değişiklikler yapılır. Peki bizde? Bizde sorunlar unutulur, “kader” denir, dua edilir ve hiçbir şey değişmez.
Türkiye’de yaşamak istiyorsanız sadece doğal afetlere değil, ihmalin kendisine de hazırlıklı olmanız gerekiyor. Bu topraklarda ölmek gerçekten çok kolay, çünkü sistemler insan hayatını öncelemek yerine, kısa vadeli kazançları ve kolay çözümleri tercih ediyor.
Bu kaderi değiştirmek için önce birey olarak bilinçlenmeli, sonra toplumsal bir dayanışma sergilemeliyiz. Hayatımızı tehdit eden ihmallerin karşısında suskun kalmak, bu düzeni sürdürmek anlamına gelir. Ve unutmayalım ki bu suskunluk, bir sonraki kurbanın biz ya da çok yakınımızın olmasından başka bir şeye hizmet etmez.
Türkiye’de ölmek kolay olabilir, ama yaşamak da bir o kadar değerli. Bunu unutmamak ve insan hayatını her şeyin üzerinde tutmak zorundayız. Çünkü hiçbir felaket “kader” değildir; asıl kaderimiz, hatalardan ders çıkararak daha güvenli bir geleceği inşa etmektir.
Bu vesile ile canlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyorum.
Saygılarımla.
Emeğine ,yüreğine sağlık????