ADALETİ ÖLDÜRMEYİN Kİ DEVLET YAŞASIN
Bir zamanlar, adaletin tüm toplumu kucakladığı bir şehir vardı: Metropolis. Bu
şehir, görkemli binaları, ihtişamlı yolları ve geniş parkları ile ünlüydü. Ancak,
şehirde bir sorun vardı; bu sorun, adaletin yerine getirilip getirilmediğiyle
ilgiliydi.
Metropolis'in sakinleri, iki farklı adalet anlayışının arasında sıkışmıştı:
“Üstünlerin Hukuku” ve “Hukukun Üstünlüğü”. İşte bu çatışmanın öyküsü...
Metropolis'te, Güçlüler olarak bilinen zengin ve etkili bir grup vardı. Bu
grubun üyeleri, şehirdeki çoğu önemli kararın arkasında bulunuyordu. Bir gün,
bir skandal patlak verdi.
Şehirdeki en büyük işadamı olan Victor Eldridge, yasa dışı iş anlaşmaları yaparak büyük bir vergi kaçırma skandalına karıştı. Ancak, Eldridge’in gücü ve etkisi, bu olayın yargılanmasını karmaşık bir hale getirdi.
Victor Eldridge’in yargılanacağı gün, Metropolis'n mahkemeleri bir araya geldi.
Halk arasında büyük bir heyecan vardı çünkü Eldridge’in mahkemesi, şehrin
adalet anlayışını belirleyecekti. Mahkeme salonu dolup taşarken, herkes bu
olayın nasıl sonuçlanacağını merak ediyordu.
Mahkeme, Victor Eldridge'in davasını ele alırken, şehirdeki üstünlerin Hukuk anlayışının devreye girdiği bir ortam ortaya çıktı. Eldridge, en iyi avukatları,
etkili danışmanları ve en iyi savunma stratejilerini kullanarak, suçlamalardan
aklanmaya çalıştı.
Eldridge’in avukatları, şehirdeki güçlü bağlantılarını kullanarak davayı kendi lehlerine çevirmek için her türlü yolu denedi.
Mahkeme sürecinde, Eldridge’in yüksek maaşlı avukatları, onun suçsuz
olduğunu kanıtlamak için pek çok teknik detay sundu. Eldridge’in etkisi altında
olan bazı mahkeme yetkilileri, süreçleri yavaşlatmak ve Eldridge’in aleyhine delil
sunan kişileri susturmak için baskı yaptılar.
Eldridge, toplumsal ve hukuki ayrıcalıklarını kullanarak suçlarını gizlemeyi başardı ve mahkeme tarafından suçsuz bulundu.
Hikâye ne kadar tanıdık geldi değil mi?
Bu hikâye aklımıza uzun süredir tartıştığımız “ Üstünlerin hukuku mu, hukukun
üstünlüğü mü?” sorusunu getiriyor.
Bu soruya ülkemizde hukukun üstünlüğü diyecek kişi sayısı o kadar az ki. Adalet
denildiğinde “ Güçlünün elinde oyuncak, garibanın üzerinde sopa” akla geliyor.
Son yıllarda karşılaştığımız ya da bizzat içinde olduğumuz durumlar ne yazık ki
bu algıyı çok güçlü hale getirdi.
“Paran varsa, güçlüysen hukuk sana işlemez.”
“Gariban hakkını nerede arasın?”
“Adamın yoksa yatarın var” gibi söylemler ne kadar tehlikeli.
Şunu unutmayın; insanların adalete olan güveni, adalet sisteminin etkinliğine ve
şeffaflığına bağlıdır.
Adalet mekanizmalarının tarafsızlığının sorgulanması, hak arayışlarının engellenmesi veya yargı bağımsızlığının ihlali, toplumda derin bir güvensizlik yaratır.
Adaletin yalnızca sözde var olduğu, uygulamada ise yetersiz ve etkisiz olduğu bir ortamda, bireyler ya haklarını aramaktan vazgeçer ya da adaleti kendileri sağlamaya çalışır.
İlahi adaleti hayatına esas edinen Fatih Sultan Mehmed de, “Aklı öldürürsen
ahlâk da ölür. Akıl ve ahlâk öldüğünde millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün
adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür” diye boşuna söylememiş.
Adaleti öldürmeyin ki, devlet yaşasın.
---