Görev yaparken izin almak hiç âdeti değildi. O dönemlerde cami görevlilerinin bugünkü gibi haftalık izinleri yoktu. Yılda belki bir, belki iki hafta kadar izin kullanır, onu da sıla-ı rahim yaparak değerlendirirdi. Doğup büyüdüğü memleketinde aile büyüklerini, akrabalarını ve köy mezarlığını ziyaret eder, hemen görevine geri dönerdi. Bu yüzden, geçmiş yıllardan kullanmadığı pek çok izin günü de kalmıştı.
Artık çocukları büyümüş, iki oğlu da taşrada görev yapmaya başlamıştı. Kullanmadığı izinlerini kullanma ihtiyacı doğmuştu. O zamanlar İlçe olan Şırnak’ta Kaymakam olan oğlunu görmek için 15 gün izin aldı. O günlerde kadro yetersizliğinden bazı camilerde resmi görevli yoktu. Kadrolu camilerde de merkezdeki büyük camiler hariç diğer camilerde tek görevli vardı. İzine ayrılacak görevliye Müftünün klasik sorusu şu olurdu: “Yerine adam ayarladın mı?”
Cumhuriyet ilanı sonrasında medreselerin kapatılması ve Kur’an eğitiminin yasaklanmasıyla dini tedrisat durmuş, namaz kıldıracak ve cenaze yıkayacak hoca bulunamaz olmuştu. Bu durum 1950 yılına kadar devam etti. Koskoca bir kuşak; Ezansız, Namazsız, Kur’ansız, kitapsız olarak büyüdü. Bunları öğrenmek ve okumak yasak olduğu için gençler; dinden, dini ilim ve irfandan yoksun olarak yetişmişti. Haliyle köy, kasaba ve şehirlerde bırakın alim hoca bulmayı, namaz kıldıracak ve cenaze defnedecek insan bulunamaz olmuştu. Fatiha’yı bilene hoca deniyordu desem, bu abartı olmazdı. O günlerin zulmü, Müslümanların üzerine karabasan gibi çökmüştü.
Arapça ve Kur’an öğrenmek yasak olmasına rağmen, saklı gizli eğitim verenler eksik değildi. Bunların eğitiminden geçen az sayıda insan camilerde imam olmadığı zaman namaz kıldırabiliyordu. Resmi imamlar izin kullanırken bu insanları kendi yerlerine bırakıyorlardı. Bu da öyle yapmıştı. Müftünün sorusuna: “Yerime imamlık yapacak biri var efendim” diyerek cevap verdi ve onun ismini dilekçesine yazarak iznini aldı. (Şimdilerde ise, neredeyse köylerde bile imam ve müezzin çift görevli var, Müftülükler de rahat, imamlar da...) Evine dönünce vakit namazı için camiye çıktı, cemaate dönerek izine ayrılacağını ve yerine Giviratlı Mehmet efendinin vekâlet edeceğini söyledi.
Cemaat dağılınca vekil bıraktığı hocayı imam odasına çağırdı. “Bak Mehmet efendi, önce yükümü aldığın için Allah senden razı olsun, sağ ol ama sakın bana hayır deme, benim aylık maaşım şu kadar, 15 günlük görevin karşılığı da şudur” diyerek hazırladığı parayı ona vermek için uzattı. Giviratlı hoca: “Aman hocam ne yapıyorsun, ben Allah rızası için yaparım, bu para ne?” dese de, “Olmaz, bu senin hakkın. Bu namaz kıldırma parası değil, camiyi açıp kapama, vaktinde bulunma, her türlü bakımını yapma ve cami ihtiyaçlarını karşılama parasıdır, sen bütün mesaini buraya harcayacaksın” diyerek onu ikna etti ve helalleşerek ayrıldı.
İşte onlar böyle hassas ve hakkaniyetli insanlardı. Böyle bir babaya sahip olmaksa elbette büyük bahtiyarlıktı. Allah gani gani rahmet eylesin ve Rabbim böyle örnek şahsiyetlerin adedini çoğaltsın.
*****