Çoktandır geçmediğim yerden yürüyordum. Başımı Alaaddin Camii ve minaresine çevirmiş, 1962-70 arası Konya İHL'deki öğrencilik yıllarım gözümün önünde canlanıvermişti.
Her hafta Cuma günleri hocalarımızın refakat ve gözetiminde üçlü sıra olur, Okuldan Camiye kadar uzun bir kuyruk oluşturarak bu tepeye tırmanırdık. Öyle ki, kuyruğun bir ucu Okuldan yeni çıkıyorken diğer ucu Alaaddin Camii'nin merdivenlerine ulaşmış oluyordu. Bu denli uzun bir kuyruk!
Alaaddin Camii cemaatinin yarıdan fazlasını bizler oluşturuyorduk. Her Cuma tekrarlanan bu yürüyüşü Konya halkı gıpta ve gururla izler, arkamızdan bize dua ederlerdi.
Bu nostaljiyi yaşarken gözüm minarenin hemen üstündeki görüntüye takılıverdi. Alem'in dibinde beliren nazlı Hilal, minareyi adeta kucaklamış, bana gülümsüyor gibiydi.
Bu vuslat görüntüsü kacmazdı. Denklanşöre bastım ve karşıma işte resimdeki bu manzara çıktı.
Sanki Hilal bana şöyle diyordu: "Bakın, camiyle benim böyle kucaklaştığım gibi, siz de Hilal'i temsil ettiğinizi iddia ediyorsanız eski günlerdeki gibi camiyle böyle kucaklaşın."
Bu nostaljiyi dua ile noktalayalım:
Minarelerimizi ezansız,
Camlerimizi cemaatsiz,
Ülkemizi hilalsiz bırakma Allah'ım!