Bu bir Konya deyimidir:
Uzun ve çetin geçen kışlara hazırlığı anlatır... Konya’da eskiden “ağustosun 15’ yaz, 15’i kış
denilirdi ve öyle de olurdu. Ağustos ayının sıcağında biraz nefeslenildiği zaman ki rüzgâr
esmeye başlardı, şehir ahalisi de kış hazırlıklarına başlardı.,
Bizim nesil çok görmese de o kışları, bizden birkaç nesil öncesinin hafızaları metrelerce kar
yağmasının anılarıyla dolu olsa da sanki biraz da abartı vardı… Bizim neslin hatırladığı en
çetin kış 1971 martındaki meşhur tipi ve bir şehir halkının sinemalarda, hükümet konağında,
karakollarda veya bulabildiği kapalı mekânlarda sabahladığı meşhur kıştı…
Yollarda mahsur kalanlardan donanların olduğu asla unutmayacak bir mart ayıydı.
Önceleri şehirde bu kadar betonarme bina yoktu; evlerin büyük çoğunluğu kerpiç ve eski
evlerdi dolayısıyla kar yağdığı zaman kürense de -her ne kadar yazın baraj köylerinden gelen çorak toprağa tuz eklenerek dam yuvağıyla sıkıştırılsa da- bu asla yeterli olmazdı.
Damların akmaması ve karın ağırlığı altında çökmemesi için damlar kürenirdi. Ne zaman kar yağsa dam küreyiciler ortaya çıkar, karları sokağa kürerlerdi.
Onlarca evin bir sokaklara karları küremesiyle oluşan metrelerce karın arasında insanların
geçmesi için bir yol açılırmış ve bu durum bahara kadar sürermiş. Dam küreyicilerini gördüm ama metrelerce kar görmedim… Abim Vedat Sakman çok anlatırdı, kar yığınlarının arasında okula gitmenin ne kadar zor olduğunu…
Kış hazırlığına dönersen önce odun…
Belki de size önce “yapma”yı anlatmalıyım…
Bizim evlerimize kömür çok sonraları girdi, ondan önce odun yakardık ve tabii ki yapma yani tezek…
Anam -rahmet olsun- Muhacir Pazarı’ndaki, Zindankale’deki ve Sarıyakup’taki
evlerimizde evin hayadında biriken büyükbaş hayvanların dışkılarını ıslatıp, bazın de içine
kömür tozu karıştırıp bir kalıba döker, kuruması için güneşe sererdi.
Eski Konya kadınları bu yönleriyle üreten insanlardı; bağ bahçe işleri, inek dana işleri
onlardan sorulur ve evin tüm ihtiyaçlarının büyük bölümü evde kadınlar tarafından üretilir,
dışarıdan pek bir şey satın alınmazdı. Kahraman annelerimizin anılarının önünde saygıyla
eğiliyorum.
Bu tezekler, kışın yakacak olarak kullanıldığı gibi mutfaklardaki ocakta da yakılarak yemek
pişirme işlerinde de kullanılırdı. Ev besiciliğinin şehir hayatından çıkmasıyla birlikte tamamen odun yakılırdı o uzun kış gecelerinde.
Soba yandığı zaman “önümüz kavurga kavurur, arkamız harman savurur” deyimi gerçek olurdu. Odunun közünü mangala alıp kallavi bir sade kahve pişirmek de bu işin en keyifli yanıydı ve höpürdetmek serbestti!
Çok sonraları, Tinal marka kömür sobaları hayatımıza girince daha bir konforlu yaşamaya
başlamıştık. Yazın odun ve kömürlerin alınmasıyla “yakacak” işi biter sıra “tıkacak” işine yani yiyecek işine gelirdi. İçi sırlı büyük küplere un, yağ, şeker doldurulurdu, ne bereketli
günlermiş, haydi şimdi bir tanesini doldurun da görelim!
Eskiden adamlar şekeri, unu birkaç kilo almayı ayıp diye “heriflikten” saymazlar; en az bir
“batman” (batmanı bilmiyorsanız onu da bir zahmet siz araştırıp öğrenin) alırlarmış…
Patatesler, soğanlar ucuz ve bolken çuval çuval alınır evin serin yerine bodruma veya tavan
arasına konulurdu. Hevenk hevenk üzümler, kavunlar tavana iplerle asılır, elmalar, armutlar sandıklara gazete kağıdına tek tek sarılarak saklanırdı.
Hele o kış armudu var ya… Ağzınızın suyu aktı mı? Konyalı bu lezzetleri çoktan unuttu… Ya, “yonis eriği, elma kakı?” Eğer turşuları da kurduysanız artık kışın bulgur pilavına sallamak için kaşığınızı da alıp tahta siniye böğrünüzü vermeye hak kazanmış olurdunuz…
Tabii çömleğe koyduğunuz kıymalardan falan bahsetmiyorum; çünkü bu hayat şartlarında
böyle şeyleri hatırlatmak ayıp olacak… Tabii et ve balık kurutmayı da…
Şimdilerde yakacak ve tıkacak ancak günlük alınabiliyor. Her şey küçüldü; yağışlar da
küçüldü. Konya kuraklık sarmalına girdi. Altınapa Barajı can çekişiyor, bir avuç su kalmış…
Belediye yeni kuyular açarak hissettirmemeye çalışıyor ama durum çok vahim. Yeraltı
sularını nereye kadar çekeceksiniz; sonunda her yıl daha derinlere giderseniz durum
Karapınar’daki obruklara kadar gider…
Belki de su kesintisi yapmakta geç kalındı; en azından bir farkındalık oluşturulabilirdi.
Yakacak ve tıkacak tamam da ya içecek? İçecek bulamazsanız yakacak ve tıkacak da
bulamazsınız, bunu asla unutmayın Konyalılar!























