İNKARCILAR DURURKEN
BİLGİ KİRLİLİĞİYLE
BİR BİRLERİNİ TEKFİR EDEN
MÜSLÜMANLAR
Kitle iletişim araçlarının gelişmesi ve çoğalması, aramızda bilgi iletişimini de hızlandırdı. Ancak bu iletişim sağlıklı mı değil mi tartışılır. Özellikle sosyal medyada bilgi bombardımanına tabi tutulan insanlar, o konuda yeterli ve doğru bilgiye sahip değillerse, bundan olumsuz etkilenip bilgi kirlenmesine neden olabiliyorlar.
Bu etkilenmenin en ciddi alanlarından biri de dindir. Dini alanda konuşulan teferruat o kadar geniş ve yaygın ki, bunları süzgeçten geçirmek için dinin aslını ve özünü bilmek şarttır. Aksi halde, insanlar doğru diye pek çok yanlışın zebunu olabilirler, oluyorlar da. Başka bir ifadeyle hakikat yerine hurafelerin kölesi durumuna düşüyorlar. Bu son derece önemli ve kaygı verici bir durum.
***
Bu durumun en önemli nedeni, dinin ana ve öz kaynaklarından uzak duruştur. Biraz daha açık söyleyelim: Ana neden, aslı bırakıp furûata/teferruata tabi oluştur. Yani, Kur’an ve Sahih Hadisler’in açık lafızları dururken, siyasi ve batıni yorumlarla ortaya çıkarılan anlayış ve bu anlayışın oluşturduğu yaygın “dini kültür”dür. Bu kültür, zamanla günümüzde hayli etkili olan “geleneksel din anlayışı”nı da yerleştirmiştir. Bu anlayış sebebiyledir ki, ortaya atılan herhangi güncel dini bir konuda her kafadan bir ses çıkmakta, bilen-bilmeyen yorum yapmakta, birbirine zıt pek çok görüş ortaya atılmaktadır.
Söz gelimi, Cennete girmek için “bir şeyhe bağlanmak” ya da “A” tarikatına girmek veya falanca ayda şu kadar zikir çekmek gerekliliğinden tutun da, yatır ziyaretinin zaruretine, ölmüşlerden istimdada, okunmuş kefeni giymeye, filanca muskayı takmaya, gavsın yüzüne bakmanın faziletine kadar pek çok konuda lehte/aleyhte farklı düşünceler havada uçuşmaktadır! Bu konular yüzünden de, taraflar arasında çok acımasızca hücumlar ve hatta tekfir derecesine varacak ağır hakaretler görülebilmektedir.
Bu, cidden çok vahim ve acı bir durum.
***
Bizler maalesef çok az okuyan bir toplumuz. Olaylara Kur’an ve Sünnet süzgeçli bilgiler yerine, geleneksel anlayışın ürünleri olan bilgilerle yaklaşıyor, yazıyor, konuşuyoruz. Ve bu kültürel gelenekleri de “din” zannediyoruz. Halbuki Din’in kaynağı kültür değil, vahiydir.
Erbabınca malumdur ki, bir yerden cımbızla çekilen bir ayetin mealini okuyarak Kur’an anlaşılmaz ve sadece bununla dini bir hüküm inşa edilmez. Kur’an bir bütündür. Ayetin siyakına, sibakına, bağlamına, sebeb-i nüzulüne, lafzi ve ıstılahi manasına ve de konuyla ilgili diğer ayetlerin tamamına bakılır.
Çünkü Kur’an’ı en iyi tefsir eden/açıklayan yine Kur’an’ın kendisidir. Bununla da yetinilmez. Konuyla ilgili bütün sahih hadisler taranır, Rasulüllah’ın (a.s) tatbikatına bakılır. Sahabenin konuyla ilgili görüşleri değerlendirilir. Bunların hepsi, ayetleri doğru anlamak için çok önemli ve bizlere yol gösteren temel unsurlardır.
***
Tekrar başa dönersek mesela dini konudaki bir yazıya yapılan yorumlar, neye istinaden yapılıyor? Hangi bilgiyle cevaplar veriliyor ve ne cesaretle? Aynı sütunda yayınlanan bu yorumların aynı inanç sahiplerince zıt görüşlerle değerlendirilmesi, aralarında derin uçurumların olması, bu cedelleşmelerin iman-küfür noktasına kadar götürülmesi…bunlar; Müslümanları çok koyu bir bilgi kirlenmesine maruz kaldığını göstermektedir.
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak; insanları bu tür bilgi kirliliğine sevk edebiliyor.
İşte size acı bir hakikat: Cahil olmak çok kolay, çok da iyi..(!). Niye mi? Derdin yok, sorumluluğun yok, emek yok, çile yok, masraf yok!... Hele bir de katmerli cahilse; bir şey bilmez, bilmediğini de bilmez ama en doğru ben bilirim der, inat eder, bildiğinden dönmez, Nuh der peygamber demez! İşte bunlara çok dikkat etmek lazımdır.
Kur’an ne güzel yol gösteriyor:
“Sen af ve kolaylık yolunu tut; iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (A’râf,199)
...,,