Dünyada ve ülkemizde yaşanan çatışma ve savaşlar sonucu oluşan acılar, toplumları
ilgilendiren önemli gündem maddeleriyle dolu olduğunun bilincindeyim. Öyle ki dünyada
insanlığı meşgul eden değişken süreç teknoloji çağında baş döndüren karmaşık bir hal aldı.
∗∗∗
Bu değişime rağmen 10 Nisan benim ve ailemi ilgilendiren bir durum var. 45 yıldır
her 10 Nisanda bu sütunlarda paylaşıyorum. 4 Mart’ta da ağabeyimi kaybedince bu kervana
bir yenisi eklendi. Abdulgaffar ağabeyim, namı değer Zafer “bu adı ilkokulda gerçek adını
telefuz edemediğimden vermiştim.” Tuttu yaşamı boyu birçoğu bu isimle onu çağırdı.
∗∗∗
Var oluşumun baş aktörü babamı10 Nisan 1980 de kaybettim. Bereketli Nisan
yağmurları benim için sağnak dolu oldu. Konuşmaya başladığım ilk günden bu günüme güven
bağlamında özgüveni babam verdi. Ahlak, inanç ve değerler açısından bilgi, güç ve cesaret
vererek kimliğimin kişisel gelişimini aldığım yol gösterendi babam.
Akademik başarı, sorumluluk, aidiyet duygusu, mesleki başarım ve daha birçok değeri
kazanmama katkı sundu. Medrese ve TC eğitimimi ortaokul son sınıfına kadar kendisinden
aldığımdan yeri geldiğinde bazen baba, bazen öğretmenim oluyordu.
İş yeri benim için okul, üniversitenin bir sınıfı, medrese gibi olmuştu. Küçük kürsüler
üzerinde yörenin, bölgenin, ünlü aydın, bilge, yöneticilerinden sıradan vatandaşına kadar
sohbetlerinde yer aldım. Sonraları Öğretmen ve gazeteci sıfatımla çay ve su servisi yaparken
sohbetleri yaşam boyu hayatımın üzerinde kilit rolü oynadığı gerçeğini inkâr edemem.
∗∗∗
Zafer ağabeyim ile farklı bir hayat yolculuğumuz oldu. 4 Mart 2025 pazartesi arayıp
acı haberi verdiler kaybetmiştik. Ağabeyim ile geçmişim uzun yıllara dayanır.
Aramızda bir yaş farkı olduğu için çocukluğumuz birlikte geçti. 1957’de Zafer
ağabeyimi Site Atatürk İlkokuluna kayıt etmişlerdi. Okul yaşım tutmadığı için babam okula
yazdırmadığından günlerce ağladım. O güne kadar çocukluğumu birlikte geçirdiğim Zafer
ağabeyimden ayrılmak bana çok zor geliyordu. Babam ağlamama daha fazla dayanamadı ve
mahkeme kararı ile yaşımı büyüterek beni de okula kaydettirdi. Altı yaşıma kadar birlikte
olduğum ağabeyim ile artık okulda da birlikte olacaktım.
Batman Atatürk İlkokulu, Site Ortaokulu, Diyarbakır Öğretmen okulunda ayni sınıf ve
aynı sırada birlikte okuduk. Zeki, efendi, alçak gönüllü, sessiz, sevilen çalışkan bir öğrenci
idi. O kadar başarılı değildim ancak büyük özverisi okul hayatım boyunca güçlü desteğini
arkamda hissettim. Ağabeyim ile ilk öğretmenliğim de 1969 - 1971 yıllarında Batman
Hürriyet İlkokulunda kesişti. O çok başarılı öğrenci bir o kadar da başarılı bir öğretmendi.
∗∗∗
Bir diğeri dostum, yoldaşım, ağabeyim, arkadaşım kültürel yolumun rehberi olan
Mehdi Halıcı’yı (Cemşit Bender) 8 Nisan 2008 de kaybettim. Gelişmelere, gündemlere,
olaylara rağmen babamın 45. Vefat yıl dönümü, merhum Zafer ağabeyim ve Mehdi Halıcı’nın
vefatları olayların önüne geçti. Biliyorum her insan çok değerlidir, her kayıp üzüntü vericidir
ancak baba, ağabey ve yakın dost, yol rehberi olanların yeri her şeyin önüne geçebiliyordu.
∗∗∗
Sevdiklerimizin elinizden kayıp gitmesi, elem vermekten öte, büyük bir acıya
dönüşüyor. Üç kahramanım ile yıllarca yol yürüdüm, acı, tatlı başarıları birlikte yaşadık.
Babamı 45 yıl, ağabeyimin 46 gün, Mehdi’nin vefatı üstünde 17 yıllık geçse bile sizi bilmem
ben gözümü kapattığımda film şeridi gibi önüme düşüyor ve bana dün gibi geliyor. Onlar ile
yaşadığım günler ile yarınlar nasıl olacak düşüncesi vefatlarından sonra yaşadıklarımız bizleri
belirsizliğe savurduğu gerçeği yeni nesillere hatırlatmak için bu anıları yazıp duruyorum.
∗∗∗
Yeni neslin aksine erken evlilik yapmış olmama rağmen, çekirdek aile yaşamının
hayat tarzında ailem ile farklı düşündüm. Ancak demokrasi, insani değerler açısında onlar ile
ayrı düşmek bir yana bize son derece olumlu rehber oldular. Kimliğimizi ve kültürümüzü
tanımamızda büyük katkıları oldu.
Üçlü ile ilgili düşüncelerimi ifade ettiğimde “devrimci” kişilikler olduklarını, kültür ve
dilleri için inançlarına göre duruşları vardı. Babamın kendi çapında tartışma, eğitim ve fikir
kütüphanesi olan ticarethanesinde; ağabeyim okul yıllarımda destekçim; Mehdi Halıcı yazdığı
kitaplar ve bana gönderdiği özel mektuplar ile ömür boyu yaşamıma sığdılar.
∗∗∗
Bilmeyenler için: Mehdi Halıcı ya da diğer adıyla Cemşid Bender 10 Nisan 1927
Konya’da doğdu. 8 Nisan 2008 İzmir’de vefat etti. Avukat, yazar, şair ve ressamdır. Şair ve
Senatör olan 1959 Konya Turizm Derneği kurucusu Feyzi Halıcı'nın kardeşidir.
1950 yılında İstanbul Üniversitesinde Hitlerden kaçan Profesörlerden ders alarak
Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. 1956'da doktorasını Fransa Caen Üniversitesi'nde
tamamladı. 1957'de ağabeyi Feyzi Halıcı ile Konya'da "Çağrı" sanat dergisini çıkardı. 1958-
1959 yılları arasında Norveç'in Başkenti Oslo'da kooperatif üzerine ihtisas yaptı.
Norveç'ten döndükten sonra İstanbul'da avukatlık yaptı. 1988'de İzmir'e yerleştikten
sonra "Cemşid Bender" lakabını kullanmaya başlayıp öykü, inceleme, roman, araştırma, tez
gibi 50 ye yakın eser verdi. İstanbul Kürt Enstitüsü'nün kurucuları arasında yer aldı.
∗∗∗
Üç değerin de yüreğinde sevgi, vicdan ve adalet vardı. Hedefleri topluma hizmet
anlayışı ile doluydu. Zalimin karşısında, mazlumun yanında yer alırlardı. Cumhuriyet’in
ilanıyla okuduğu medrese kapatıldığı için babam öğrenimini Suriye’de tamamlamak zorunda
kaldı. 12 Eylül’de ağabeyimi hiçbir gerekçe göstermeden Rize’ye sürgün edildi. Cemşit
Bender Fransa’da okurken Cezayir işgali ile silah sevkiyatını kesmek için rayların üzerine
yatarak dünya medyasında yer aldı.
∗∗∗
Babam dost canlısı bir kişilikti. Ticaret yaptığı Diyarbakır, Gaziantep, Malatya,
Adana, Konya, Elazığ ve diğer şehirlerde her bölge, kent ve köyde arkadaşları, sevenleri
vardı. Bana da “ her şehirde bir dostun olsun” tavsiye etmişti. Dürüst kişiliği, ahlaki kurallara
önem veren, kimseyi incitmeyen, haksızlıklara karşı çıkan melle, seyda, âlim bir insandı.
Örneğin: 1952 yılında Batman’a gelen babam, Melle Abdülkerim’e yeni gelişen petrol
kentinde mülk edinmesi için bazı taktik ve telkinde bulunanları ret ettiğinin canlı şahidiyim.
Batman’ın ( Elihe – İluh ) tapularından Cumhuriyete geçen arazilerin çoğunluğu
Ermenilerden kalma arazilerdi. O günün koşullarına göre belli bir süre arazileri işleyenler
sonra üzerlerine geçirip tapuluyorlardı. Babam bu önerileri ret etti. “Din âlimi, hak ve adaletin
vaazını yapan biri olarak vallahi Ermenilerden kalma araziler olsa bile üzerime geçirip haram
yemem, çocuklarıma haram lokma yedirmem” diyen bir babaydı.
∗∗∗
Üzerinden 45 yıl geçse de babamı her 10 Nisan’da evladı olarak manevi borcumu
makalelerim ile ödemeye gayret ediyorum. Babam 7 kızın tek erkek çocuğu idi. Onun da 7
erkek bir kızı oldu. Çoğunu görmese de yüzü aşkın torun; torunların çocuklarıyla geniş bir
ailesi oluştu. Bu yüzden genç nesle dedelerini bir nebze olsun hatırlatmayı görev biliyorum.
Sağ kaldığım müddetçe babam ile ilgili yazı yazmayı sürdüreceğim.
Başta babam Melle Abdülkerim, yol arkadaşım Cemşit Bender’i ve Abdulgaffar
(Zafer ) ağabeyimi kaybettiğim içinde çok üzgünüm, acım sonsuz, Allah’tan üçüne ve bütün
ölmüşlerimize rahmet diliyorum.