Dünya tarihinde önemli kırılma noktalarından biri olan kolektiviteden bireyciliğe geçiş modernleşmenin nihai sonuçları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bireyciliğin bir tezahürü olan ‘ben’ merkezcilik, konformist dünyanın bireylere sunduğu bir anlayıştır.
Dolayısıyla Batı’da yükselişe geçen modernizm, yalnızca Batı’yı değil Batı-dışı toplumları da etkilemiştir. Geleneksel anlayışın kökünü kazıyan bu zihniyet, yalnızca zihinlerde değil toplumun tüm kurumlarında köklü değişikliklere neden olmuştur. Bugün insanların kendi yaşam tarzlarını kendilerinin belirlediği bir dünyada yaşıyoruz.
Üstelik bu dünya, modernite öncesi dünyadan son derece farklı ve heterojen… Kişisel haz ve isteklerin ön planda olduğu, rasyonel örgütlenme biçiminin ivme yaptığı bu toplum, Beck’in deyimiyle risk toplumudur. Modernitenin en gelişmiş aşaması olan risk toplumunda belirsizlik ve plansızlık temel problemler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Artık günümüzün sorunları yerel değil, küresel çapta etkili olmakta ve bu çoğu zaman denetlenemez bir hal almaktadır. Toplumun her alanına yayılan bu akışkanlık ve belirsizlik, insanlar arası ilişkileri de etkilemekte ve kırılgan bir hale getirmektedir.
Bu durumu Giddens şu şekilde açıklar: “İnsanlar deneyimlerini ve beklentilerini “ilişkiye girme” ya da “ilişki yaşama” gibi sözcüklerden çok, “bağlantıda olma”. “hatta kalma” gibi sözcüklerle ifade ediyorlar. Partner yerine “ağlardan” söz ediyorlar.” Giddens’ın da belirttiği üzere bugün bireylerarası ilişkiler saydamlaşmış ve akışkan bir hale gelmiştir.
Bugün istemediğimiz birinden vazgeçmek ve evlilik akdini bitirmek son derece kolaydır. Nitekim hoşlanmadığımız birini meşgule atmak, yok saymak, engellemek çağımızın dijital ilişkilerinin bir tezahürüdür. Kolektiviteden bireyciliğe geçiş, toplumun temel kurumu olan aileyi de dönüştürmüştür.
Bugün teknolojinin yaygınlaşması ve sanal ağların genişlemesiyle ilişkiler dağınık bir hal almıştır. Aile üyelerinin yerine getirebildiği birçok işlevi insanlar kurumlardan satın alabilmektedir. Yine artan teknolojik imkanlar ve cep telefonları vs. aile üyelerinin birlikte vakit geçirmelerinin önünde engel oluşturmaktadır.
Günümüzde artık bireyler, zamanlarını ve enerjilerini ailelerine değil, kendilerine harcamak istemektedirler. Giderek bireyselleşen dünyada insanlar artık evlilik ve çocuk sahibi olma noktasında mesafeli bir tavır sergilemektedirler.
Bunun dışında artan evlilik dışı yaşam pratikleri ve farklı aile modelleri, aile kurumunun geleceğini tartışmaya açmıştır. Özetle söylemek gerekirse bireyciliğin karanlık yanı, bugün aile içi ilişkileri de değiştirmiş ve kırılgan bir noktaya getirmiştir.
****